Tarım'ın Yeşil Devrim Mucizesine Kadar Olan Gelişimi


İkinci Tarım Devrimi

Tarımın dünya çapında yayılışı sürerken,  ortaçağlarda, kuzey ve batı Avrupa’da tarımın örgütlenmesi M.S.1000 yıllarında nüfusun geniş kapsamlı yayılma olayına yol açmıştı. 500 yıllık bir dönemde ormanlar devrilmiş, şehirler-kasabalar kurulmuş ve nüfus yaklaşık üç misline ulaşmıştı.

 Ortaçağın başlarında kırsal yaşam Batı Avrupa’da her yerde rastlanan bir durumdu; temel yerleşme birimini de köyler oluşturuyordu. Nüfus grupları, birbirlerinden geniş boş mekânlarla ayrılmış, bu belirli yerlerde  köylerde-toplanmıştı. Bu köylerin bulunduğu yerlerin çitlerle işaretlenmiş belirli, sabit sınırları bulunuyordu. Bu sınırlar içinde de kulübeler, hayvan barınakları, gıda depoları ve sebze bahçeleri, yani “toft”lar yer alıyordu.

Köylerin belirli yerlerde konumlanmaları hem yasa gereği hem de çevresel nedenler ötürüydü. Köy arazisi içinde kalan topraklar insan ve hayvan dışkılarıyla gübreleniyordu. Burada, köylüler yıl boyunca bahçeleri, otsu bitkiler, yumru bitkiler, bağlar ve sebzeler ekip-biçerek işlemişlerdi. 

 Sınırların dışında ise en erişilebilir yerlerdeki çitlerle çevrili tarlalara buğday, çavdar ve yulaf ekiliyordu. Lordlar/ağalar, manastırlar ya da dini kurumların sahibi olduğu ve yerel köylüleri ve hizmetkârları çalıştırdıkları köyler daha büyük ve daha çeşitliydiler. Avrupalı köylülerin esas uğraşları da uygun olmayan iklim koşullarında yetersiz aletlerle tahıl yetiştirmeye çabalayarak hayatta kalmaya çalışmak, büyük arazi sahiplerinin (ağaların) ve din adamlarının taleplerini karşılamak ve saldırganların zaman zaman meydana gelen ataklarından korunmaya çalışmaktı.

Fakat ortaçağ tarımında meydana gelen birkaç toplumsal, ekonomik ve teknolojik değişim
Batı Avrupa’daki kır hayatının dokusunu da değişime uğratmıştı. Bu değişimler köylü varlığının güvensizliğini azaltmış, kuzey Avrupa’nın coğrafi görünümünü yeniden biçimlendirmiş ve geniş ölçüde daha üretici bir tarımsal sistem yaratmıştı. 

Tarımsal yaşamdaki bu değişimlere katkıda bulunan en önemli üç unsur şunlardı:

Kuzeyin nemli-killi topraklarını tarıma açmayı mümkün kılan  demir sabanın kullanılmaya başlanması;
Tarla sürme ve taşıma amacıyla atın kullanımı
Tarımsal üretimi arttıran üçlü tarla ürün rotasyon sisteminin geliştirilmesi.

 Demir saban, kuzey Avrupa’ya sekizinci ve onuncu yüzyıllar arasında gelmişti. Bu sabanın
Alplerin kuzeyinde kalan kesimde tarımla uğraşanlar için önemli avantajları vardı ağır olduğu için, yaş, killi toprağı o kadar iyi altüst ediyordu ki tekrar enlemesine sürmeye gerek kalmıyor; sürme işlemini yarı yarıya azaltarak çiftçinin aynı zaman süresinde iki misli daha fazla araziyi sürebilmesini sağlıyordu. 

 Demir saban, çiftçilerin çevredeki yüksek alanlardakinden daha verimli olan alçak alanlardaki ağır toprakları işlemelerini mümkün kılmıştı. İşgücünden tasarruf, tarla drenajındaki iyileştirmeler ve yeni alanların tarıma açılması, hepsi birlikte, kuzey Avrupa’da üretimi arttırmış ve tarımda devrim, diğer
gelişmelerle birlikte alındığında da İkinci Tarım Devrimi’ni yaratmıştı.

Ortaçağ tarımında ikinci büyük değişim tarla sürmek ve ekim yapmak için at kullanımının
gittikçe artmasıydı. 

Öküzün yerini atın almasının başlıca avantajı da tarıma daha fazla hız ve
dayanıklılık kazandırmasıydı. Her iki hayvan da eşit sürüş gücüne sahipse de, atlar tarlaları iki
misli daha çabuk sürebiliyor ve her gün öküzlere göre bir-iki saat daha fazla çalışabiliyorlardı.
Öküzden ata geçiş ortaçağ Avrupa’sında iletişimin kurulmasında ve taşımacılıkta önemli etkiler yapmıştır. Ortaçağın başlarında her şato, manastır ya da kasaba gezgin rahipler ya da satıcılar tarafından arada sırada ziyaret edilirdi; fakat yerleşmeler arasındaki bağlantılar çok azdı. İletişimin önüne çıkan engeller çok büyüktü. Yollar kötü ve güvensizdi; bir gezgin ya da kervan normal bir günde ancak 30-40 km yapabiliyordu. 

Atın yaygın bir kabul görmesi bu kalıbı değiştirdi. 

Köylüler daha büyük merkezlere taşındıkça ve tarlalarını at üzerinden yönettikçe, daha büyük yerleşmelerin yakınındaki küçük yerleşmeler olan hamletler terk edildi. 100 ve daha fazla ailenin yaşadığı, bir kilisesi, bir meyhanesi ve bazen de bir okulu olan esas köyler Avrupa manzarasında belirmeye başladı. Köylülerin bu şehirlileşme biçimi, daha sonra gerçekleşecek olan, kırlardan şehirsel yaşama doğru yer değiştirmenin de temelini atıyordu.

Tarımsal değişimin son elemanı olan  üçlü tarla rotasyon sistemi, Kuzey Avrupa’da 13. yüzyılda benimsenmişti. Geleneksel ikili tarla sistem altında her yıl tarımsal alanın yarısına kış buğdayı ekilmekte ve diğer yarısı da toprağın verimliliğini arttırmak üzere nadasa bırakılmaktaydı.

Toprağı zenginleştiren baklagil ekimiyle köy arazisinin üçe ayrılması söz konusu oldu. Her bir parçaya birinci yıl kış buğdayı; ikinci yıl baklagiller, arpa ve yulaf ekiliyor ve üçüncü yılda da o şerit nadasa bırakılıyordu. Bu yeni sistem verimliliği arttırdı. İkili tarla sisteminde arazinin yarısı üretim dışı bırakılıyordu; üçlü sistemde ise yalnızca üçte bir nadasa bırakılıyor, böylece aynı araziden daha fazla insanın beslenme olanağı doğuyordu.

Bundan başka, arpa ve yulafın ilkbaharda ekimi atların beslenmesi için de önem taşıyordu;
çünkü ikili tarla sisteminden üçe geçişle öküzden ata geçiş aynı zamana rastlamıştı. Demir saban, at, üçlü tarla rotasyon sistemi ortaçağ Avrupa’sındaki yaşam ve coğrafi görünüm üzerinde önemli bir etki yaratmış; geçmişte nüfusu kontrol altında tutan ve tarımı sınırlayan engeller ortadan kalkmıştı.

Yeni köyler ortaya çıkmış ve eskileri daha da büyümüştü. Kasabalar kırsal alanda noktalar halinde belirmeye başlamıştı. Daha geniş bir tarımsal verimlilik ve daha iyi beslenme koşulları, yeni ve talepleri artan bir yaşam tarzı sağlamıştı. Bölgenin büyük ormanları kesilmiş; boş alanlar ortadan kalktıkça, birbirine daha yakın insan topluluklarından oluşan bir kalıp ortaya çıkmıştı.

Böylece, oniki ve onüçüncü yüzyıllarda, Batı Avrupa’nın nüfusu birdenbire 83 milyon olmuştu. Bu çeşitliliklere rağmen, Avrupa’da çok sayıda insan da ormanlar, bataklıklar ve otlaklar aleyhine tarımsal mekânın genişletilmesiyle elde edilen alanlarda yaşıyordu. Hollanda’da bunun anlamı bataklıkların kurutulması, daykların yapılması ve polderlerin oluşturulması idi. Fransa ve Almanya’da ise yeni araziler orman açılmasıyla elde edilmiş ve buralara köyler kurulmuştu. 

Alplerde köyler, modern zamanlarda yerleşilenden bile daha yüksek yamaçlarda yer almışlardı.

18. yüzyılda başlayan teknolojik değişimler sonucu meydana gelen Sanayi Devrimi, genelde, yukarıda özetlenen İkinci Tarım Devrimi’ni gölgelemiştir. 
Aslında insanların hayatta kalmasını, dolayısıyla nüfus artışını sağlayan ve onları değişime ve en
sonunda da Sanayi Devrimi’ne hazırlayan ise bu Tarım Devrimi olmuştur. Bu dönem boyunca
gelişen tarım, Avrupa’da, 17 ve 18. yüzyıllarda da çok önemli değişimler geçirdi.

Toprağın tarıma hazırlanması, gübreleme, tohum ıslahı ve ürün hasat yöntemleri iyileştirildi.
Tarımın genel olarak örgütlenmesi, gıda depolanması ve dağıtımı daha yeterli hale geldi; artan talepleri karşılamak üzere verimlilik de arttı. Sanayi Devrimi hız kazandıkça da, tarımdaki ilerlemeler arttı; makineleşme tarıma güç kazandırırken, traktörler ve başka aletler başından beri insan ve hayvan gücüyle yapılan işleri üstlendiler. Ticari tarımın etkileri kültürel coğrafi görünümde belirmeye, makinelerle ekilen ve hasat edilen buğday ve başka tahıllar dev büyüklükte tarlalar halinde görünüme egemen olmaya başladı ve böylece başlayan Üçüncü Tarım Devrimi süreci günümüze kadar devam etti.

Üçüncü Tarım Devrimi

Tarımın, bilindiği gibi, dünyanın her tarafında yapılması mümkün değildir. Geniş çöller, dik dağ yamaçları, donmuş kutup bölgeleri ve başka çevresel engeller tarımın yerkürenin her yerine yayılmasını engellemektedir. Tarımın yapılabildiği yerlerde de arazi ve toprak her
yerde aynı şekilde kullanılamamaktadır.Bazı yerlerde dev hayvan çiftlikleri, bazı yerlerde çok büyük mandıra çiftlikleri ya da bazı yerlerde de pirinç taraçaları tarımsal amaçta ağır basmaktadır.

Dünya tarımsal alanlarının büyük kısmı ise hâlâ eski geleneksel yollarla ekilip biçilmektedir fakat şimdiki  verimlilik eski zamanlardakinden çok daha yüksektir. İşte bu yüzden de, halen sürmekte olan Üçüncü Tarım Devrimi, küresel talep ile dünya tarımsal üretimi arasındaki uçurumu daraltmaya çalışmaktadır.

Üçüncü Tarım Devrimi, tarlalarda değil, genetik mühendisliğinin modern teknikleriyle laboratuarlarda geliştirilen yeni, yüksek verimli buğday ve başka ürün türlerine dayanan gelişmeleri ve buna ek olarak da tarım yöntem ve araçlarındaki ilerlemeleri ifade etmektedir. Üçüncü Tarım Devrimi, başka bir ifadeyle, biyoteknoloji çağının bir sonucudur.

Üçüncü Tarım Devrimi’nin geçmişi oldukça yenidir 

Eski Dünya’da değil, Yeni Dünya’da doğmuştur. Aslında yirminci yüzyılın ortalarına doğru belirmeye başlayan Üçüncü Tarım Devrimi’nin sembolik başlangıcı olarak, 1960’larda Filipinler’deki Pirinç Araştırma Enstitüsü’ndeki bilim adamlarının bir Çin cüce pirinç türünü bir Endonezya pirinç türüyle melezleştirmesi ve IR8’i üretmesi kabul edilmektedir. Bu “yapay” pirinç bitkisinin tercih
edilecek birçok özelliği vardı: Tahıl taneleri daha büyüktü ve sapları bu ağırlığa dayanıklıydı.
IR8 kendi ebeveynlerine göre her bakımdan daha iyiydi; fakat araştırmacılar henüz tatmin
olmamışlardı.

1982’de 13 pirinç türünün karışımından, 15 bitki hastalığına genetik direnci olan ve ılıman
koşullarda 110 günlük bir büyüme devresine sahip olması nedeniyle yılda üç ürün veren
IR36’yı ürettiler. 1992’ye gelindiğinde IR36 artık yeryüzünde en geniş ölçüde yetiştirilen
ürün olmuştu. 

1994’de de bilim insanları yeni bir aşamayı daha ilan ediyorlardı: IR36’dan bile
çok daha verimli yeni bir pirinç türünü. Uluslararası Pirinç Araştırma Enstitüsü, önceden fidelenmesi gerekmeyecek, doğrudan tarlaya ekilebilecek, hastalıklara daha dayanıklı ve yaklaşık iki misli daha verimli bir “süper pirinç” üzerinde çalışmalarını sürdürüyorlar.
Bununla birlikte, IR8’e gelinceye kadar, Üçüncü Tarım Devrimi’ni hazırlayan uzun bir dönem
geçirilmiştir. Bu dönemin, üç grup halinde toplanabilecek olan ve Üçüncü Tarım Devrimi’nin
aşamaları olarak kabul edilen gelişmelerin sonuçları da IR8’in bulunduğu 1960’lı yıllarda
ortaya çıkmıştır:

(1) A.B.D.’nde 1920’lerde başlayıp Avrupa’ya II.Dünya Savaşı’ndan sonra yayılan;
küresel yayılışını ise 1960’larda gerçekleştiren ve tarımda insan ve hayvan gücünün yerini
modern teknolojinin alması demek olan tarımda makineleşme;

(2) 1950’lerde A.B.D.’nde yaygınlaşan, 1960’larda Avrupa’ya ve 1970’lerde de dünyanın
kenar bölgelerine yayılan, tarımda verimi arttırmak için inorganik gübre, bitki
hastalıklarına karşı çeşitli ilaçların uygulanması olan kimyasal tarım

(3) yine kökleri Kuzey Amerika’da olan  gıda imalâtı; bu da tarımsal ürünlere işleme, konserveleme, paketleme vb. şekilde bir dizi işlem uygulanarak ekonomik değerinin arttırılması demektir ama bunların tümü tarladan uzakta ve pazarlara varmadan yapılan işlemlerdir.


İlk iki aşama Üçüncü Tarım Devrimi’nin tarımsal üretim işlemlerinin  girdilerini  etkilerken,
sonuncusu da tarımsal  çıktılarını etkilemiştir. Böylece, 1960’larda  “çekirdek” olarak anılan
gelişmiş sanayi ülkeleri “kenar” olarak anılan gelişmekte olan ülkelere (daha çok Asya ve
Afrika’da) tarımsal üretimi arttırmak üzere gübre ve yüksek verimli tohumlardan oluşan,
“Yeşil Devrim” olarak anılan birer teknolojik paket sunmuştu. 

Dünyada gittikçe artan nüfusun karnını doyurabilmek için umut olarak görülen yeni verim artışı sağlayacak gelişmeler Üçüncü Tarım Devrimi içinde biyoteknoloji’nin etkisiyle daha da önem kazanmıştır. 

Bununla birlikte, sağlanan yeni tahıl türlerinin  uygulandığı ülkelerin tümünde aynı sonucu verdiğini söylemek olanaksızdır; tarım üzerinde etkili olan fiziki ve beşeri etkenlerin rolüne göre bunlardan alınan sonuç da ülkelere göre değişik olmuşsa da, birçok halkların karnını doyurmasını sağladığı da açıktır.

Dünya nüfusu tarih boyunca sürekli artmıştır. Artış oranları başlangıçta yavaş iken günümüze doğru artış oranları hızlanmış, son birkaç asır içinde hızlanmış adeta katlanarak artmaya başlamıştır.
İlk zamanlarda insanlar toplayıcılık ve avcılık ile geçim sağladığı dönemlerde yeryüzündeki herhangi bir saha ancak küçük insan gruplarını besleyebilmekteydi. Bu durumda insan nüfusunun ister istemez artışının yüksek olması beklenemezdi.

İnsanlar yerleşik hayata geçmesi, tarım toplumuna geçişle küçük sahalarda daha fazla nüfusu besleyebilir duruma gelmiştir. Ayrıca sanayi toplumuna geçiş ve üretimin artması ve ekonomilerin büyümeleri, yeni alanların keşfedilmesi ve uygun olmayan alanların yerleşime açılması, beslenme barınma ve sağlık koşullarındaki iyileşmeler, insanın ömrünün uzaması ile insanlığın nüfus artışı ve sayısı günümüze doğru sürekli artarak gelmiştir

1960 yılından sonra dünya nüfusu daha hızlı bir artış sürecine girmesinin nedenleri :

 1-Tarımdaki Gelişme ve Endüstrileşme: Tarım ve endüstri alanındaki gelişmelere yasam koşullarının iyileşmesini sağlamıştır.

Böylece kötü beslenmeden kaynaklanan ölümler azalmıştır.(Gelir düzeyinin artması, Beslenme düzeyinin artması)  

2- Tıp Bilimindeki gelişmeler: Tıp bilimindeki gelişmelere bağlı olarak doğum oranlarının artması ve ölüm oranlarının azalması nüfus artışına yol açmıştır.

(Aşılama çalışmalarının artması, Bulaşıcı hastalıklara karşı etkili ilaçların bulunması), 

3-Teknolojik Gelişmeler: Teknolojik gelişmeler, yasam koşullarını iyileştirerek, nüfus artışına dolaylı olarak etki eder. 

4-Kadınların eğilim düzeyinin ve ekonomik bağımsızlıklarının artması,

5- Güvenli ve yeterli su imkânlarının artması.

Nüfus patlaması:
Dünyada sanayi inkılâbından sonra başlayan hızlı nüfus artışının 1950 den sonra kısa bir sürede katlanarak büyümesi olayına nüfus patlaması adı verilmektedir.

Nüfus un artması demek doyurulması gereken bir o kadar insan varlığı demek. Üçüncü Tarım devrimi ile artan nüfusa bazı çözümler arandı. Dünyada nüfus artış hızının yüksek olduğu 1950’li-1970’li yıllarda uygulanan ÇÖZÜM neydi ? 

YEŞİL DEVRİM..




Kaynaklar;
****https://www.researchgate.net/publication/306098334_YENI_YESIL_DEVRIMLERE_YENI_NORMAN_BORLAUG%27LARA_IHTIYACIMIZ_VAR
***http://www.tarlasera.com/makale-3677-yesil-devrim-de-neymis?
**Prof. Dr. Selim ÇETİNER"TÜRKİYE VE DÜNYADA TARIMSAL BİYOTEKNOLOJİ VE GIDA GÜVENCESİ: Sorunlar ve Öneriler"
*SOFA, 2004. State of the Food and Agriculture 2003- 2004. Food and Agriculture Organization of the United Nations. http://www.fao.org/WAICENT/FAOINFO/ECONOMIC/ESA/en/pubs_sofa.htm 


Yorumlar

  1. Casino Site Review and Ratings | LuckyClub Live
    Casino Site Review. Casino is a new online casino that luckyclub is known for its simplicity and the way in which you can get casino bonus offers without  Rating: 5 · ‎Review by LuckyClub

    YanıtlaSil

Yorum Gönder